Mustafa Cerit/ Olaylara tarihsel bakmak
- Üreten Gebze
- 9 Kas 2020
- 2 dakikada okunur

Her olay ve kişi değerlendirilirken tarihsel koşullara göre değerlendirilmelidir.
Bu günün anlayışı ve bilgimiz ile 100 yıl 1000 yıl ve daha öncesini değerlendirmeye kalkarsak yanlış yaparız.
Mesela Osmanlı imparatorlunu bu günkü şartlarla değerlendirirsek olmaz. Osmanlı imparatorluğu adı üstünde bir imparatorluktur. Yönetim biçimi monarşidir. Millet yönetimi uydurma bir terim. Bir imparatorluğu kurmak da büyütüp yönetmek de bir maharet ister. Kendi çağı içinde başarılıdır. Elbette toplumlar da devletler de doğar büyür gelişir ve zamanı gelince de yok olur. Tıpkı canlılar gibi. Osmanlıyı “benim devletim değildir” diyenlerden değilim. İnsanların meydana gelişinden bu yana bütün Türk imparatorlukları bizim geçmişimizdir. Yukarda ‘devletler yok olur’ dediğim, var olan özelliğini yitirir anlamındadır. Temelli yok olmaz, dönüşür. Osmanlı imparatorluğu da belli bir büyümeden sonra çağın gelişimine uygun değişim yaşayamadığı için zayıflamış, kontrol ettiği birçok toprağı kaybederek, kurtuluş savaşı ile Türkiye cumhuriyetine dönüşmüştür. Osmanlı imparatorluğu kuralları ile bu gün Cumhuriyet yönetilemez.
Gelelim 1500 yıl öncesine; Hz. Muhammet çağının en büyük, hatta tek devrimcisidir. Kabileleri ümmet adı altında birleştirmiş, kervanların yağmalanmasını önleyen kurallar koyarak, ticaretin gelişmesini sağlamıştır. İnsanların kentlerde toplanmasını sağlamış büyük bir medeniyet kurmuştur. Çok da iyi yapmıştır. O gün konulan kurallarla da bu günü yönetemeyiz. Çünkü bilimler gelişti. Bununla birlikte toplumsal anlayışlar da, yönetim biçimleri de değişti. İnsanlık, feodalizmi, kapitalizmi, emperyalizmi ve sosyalizm denemesini yaşadı. İlk denemeyi yaşayan SSCB hatalı uygulamalar nedeni ile 40-50 yıl sonra kendi içinde değişime uğradı ve 1990 larda komşu devletleriyle birlikte çöktü.
Bundan ders çıkaran Çin Halk Cumhuriyeti, geçiş sürecini geniş zamana yaydı. Kendi şartlarını dikkate alarak, ihracat odaklı ekonomi oluşturarak, büyümeyi tercih etti. Sömürge olan o devasa nüfusla dünyanın en büyük ekonomisi oldu. Beş yıldan bu yana ise, halkın refahını esas alan iç pazara yöneldi. ÇHC de Atatürk’ün arasız devrimini uygulamaktadır.
ÇHC ni eleştiriyorlardı, işçiler 100-150 dolar maaş alıyor diye.
Okul parasız, sağlık parasız, kent içi ulaşım parasız, kira yok, elektrik su parasız. Bu şartları sağlasınlar, 100 dolar karşılığı aylık neyine yetmiyor.
Şimdi ülkemizde salgın nedeni ile işçi çıkarmak yasak ama ücretsiz izin uygulanıyor. İşçinin eline 1070 lira geçiyor. Bununla kira mı ödesin, yakacak mı alsın, çocuğunu mu okutsun, mutfak masrafı mı yapsın, giysi mi alsın, faturaları mı ödesin. Al sana her şey paralı olduğu halde 100 dolar karşılığı 1070 lira.
Bu sıkıntıya katlanıyoruz, katlanacağız.
Çünkü vatan savaşı veriyoruz.
Katlanıyoruz ama gereksiz harcamalara son verilmesini, bir an önce üretim ve istihdam odaklı üretime geçilmesini bekliyoruz.
Sadece beklemiyoruz, öneriler de getiriyoruz. Vatan Partisi Milli ekonomi devrimi programı bu önerileri içeriyor.
Bazıları soruyor “Cumhuriyetten memnun değil misin de sosyalizmi savunuyorsun”?
Toplumlar daima ileri doğru gelişir. Bu ilerlemeye göre yönetim şekilleri de değişir. Bu bizim irademize bağlı değil, bir zorunluluktur.
Cumhuriyet, günümüz için en uygun yönetim biçimidir. Ama Cumhuriyetin Atatürk ilke ve devrimlerinin, Atatürk’ün vefatı ile yara aldığını, Atatürk’ün arasız devrim tezinin terk edildiğini, 1980 den bu yana, Özal hükumetleri tarafından zerresinin bırakılmadığını görüyoruz. Maksat kaybettiğimiz o ilke ve devrimleri tekrar kazanmak ve ilerletmektir. Arasız devrimi uygulamaktır.
Sosyalizm ileri bir yönetim biçimidir. İnsanlık ister istemez bu yönetim biçimine yönelecektir.
Hep birlikte üretmek, üretileni kardeşçe paylaşmak kötü müdür?
Commentaires