top of page

Sendikacılarımız yeni duruma ayak uyduracak mı?

Sendikalar yeni duruma ayak uydururlarsa ve işçilerin fabrika yönetimine ortak olmasına, fabrikanın kârından pay almasına önderlik ederlerse, örgütlenmenin önü açılır.




Sendikacılarımız ne yazık ki yıllar önceden kendini göstermeye başlayan bu günkü krizi ve diğer krizlerden farklı olacağını göremediler.

Bugünkü durumu hiç kavrayamadılar. KOVİD 19 salgını iyice şaşkına çevirdi sendikacılarımızı. Bir yanda can korkusu, bir yanda ekmek derdi. Genel merkezlerden, konfederasyonlardan yönlendiricilik görülmedi. Şubeler ise ne talep edeceklerinin şaşkınlığı içinde.

Klasik eski alışkınlarını tekrarlayıp duruyorlar. Sloganlar aynı. Kahrolsun kapitalizm, direne direne kazanacağız. İşçiyiz haklıyız kazanacağız gibi…. Yeni duruma göre yeni olmakla birlikten yanlış olan bir kaç söylem. İşçiye izin talebi, hükümet yardımları işverenlere yapıyor, işçilere bir şey vermiyor gibi…

İşçilere uzun süre izin yaptırılırsa, üretim uzun süre durursa ne yiyip ne içeceğiz diye düşünülmüyor. Türkiye’nin ekonomisi ne olacağı kavranılamıyor. Sanayiciye, kobilere ayrılan kaynakların ekmek teknesini korumaya yarayacağının farkında değiller. Ne gibi tedbirler alınarak üretime devam edilebilir diye kafa yorulmuyor. Hem salgından korunup, hem üretim yapmak mümkün olabilir mi diye tartışılmıyor. Daha doğrusu ekmek teknesini korumak diye bir şey akıllarında yok.

Bu konuda solcu sendikacılarımızın görmediğini sıradan işiler daha iyi görüyor. Çünkü onlar ateşin içinde. Damdan düşen onlar. Sendikacıların işçilere göre tuzu kuru. Sırtlarında yumurta küfesi yok.

İşe giden işçiler, korkarak da olsa, işsiz kalmadığı için memnun işine gidiyor. Virüs bulaşma riski yok mu? Elbette var. Bulaşanlar da var, karantinaya alınanlar, hastaneye yatanlar, hayatını kaybedenler de var. Üretimin devam etme zorunluluğu da var. Üretmeden tüketmek yok. Hangi tedbirler alınarak üretebiliriz? Sorun bu.

Ya işsiz kalanlar? Ya bu sürecin sonunda iflaslar sonrası işsiz kalacaklar, ekmek teknesini koruyamayanlar ne olacak? Sendikacılar bunları düşünmeli. Bu krizden işçiler, köylüler zarar gördüğü gibi, esnaflar ve işverenler de zarar görecekler.

Sendikacı arkadaşlarımız sürecin sonunu görebilmeli, göremiyorsa uzmanlara sormalı. Bunda utanılacak bir şey yok. Bilmiyorsan bilenden öğreneceksin. Bilmemek ayıp değil, bilir gibi yapmak, sormamak, öğrenmemek ayıp.

Mevcut durum, hem işverenin hem işçinin zor durumda olduğu bir haldir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez işçi ve işverenin dayanışma zorunda kaldığı bir ortam yaşıyoruz.

Bu sürecin sonunda hem işçi, hem çok sayıda işveren işini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya gelecek. Türkiye’nin üretim devrimi ile üretim yapması gerekiyor. Yoksa aç kalırız. Üretimin devamı için iflas eden işyerleri kamulaştırılmak zorunda kalacak. Bu durumda işçilerin alacakları maaşları ve tazminatlarını kurtarmanın tek yolu, kamulaştırılacak fabrikalara işçilerin ortak olması ve hem fabrikada alışması, hem de fabrikanın yönetimine katılmasıdır. Buna da sendikalar önderlik yapmalıdır. Ortaklık oranları alacaklara göre değişmekle beraber, % 51 kamunun, % 44 işçilerin toplamının, % 5 de işverenin biçiminde olabilir.

Kriz sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bütün uzmanların, siyasilerin, görüşü bu şekildedir.

Çalışan sayısının ancak % 8 i sendikalıdır. Sendikalar önemli ölçüde güç kaybetmişlerdir. İşçiler bazı sendikalara güvenmedikleri için örgütlenmekten çekiniyor.

Şayet sendikalar yeni duruma ayak uyduramaz, milyonlarca işçinin işsiz kalmasını önleyemezse sendikalar tamamen biter.

Kaybedecek koltuk falan kalmaz.

Sendikalar yeni duruma ayak uydururlarsa ve işçilerin fabrika yönetimine ortak olmasına, fabrikanın kârından pay almasına önderlik ederlerse, örgütlenmenin önü açılır.

Comments


bottom of page